GURCÜ KÖYLERI
Türkiye'de Gürcü Köy ve Mahalleleri
|
|
|
|
Değerli ziyaretçilerimiz, Türkiye’de mevcut Gürcü köy ve mahallelerinin yazılı olduğu bu bölüme, kendi köyünüzün veya çevre köylerinizle, bildiğiniz diğer gürcü köy ve mahallelerinin adlarını, bağlı oldukları il, ilçe ve belde adlarını da ekleyerekbilgi@gdd.org.tr mail adresi üzerinden bize ulaştırabilirsiniz.
Artvin
Yanıklı
Borçka :
Camili / Macaheli ( Akria-Uğur, Eprat – Efeler, Hertvisi- Camili, Kvabitavi-Kayalar, Mindiet- Maral, Zedvake-Düzenli )
Karşıköy ( Kheba ), Maradid (Muratlı), Taraklı, Adagül, Kaynarca, Balcı, Arkaköy
Murgul : Akantaş, Korucular, Ardıçlı, Petek, Özmal, Küre
Şavşat : Balıklı (Tzgalsimer), Çağlayan (Hevtsrul), Çukur (Çihor), Demirci (Daba), Dereiçi (Dasamob), Dutlu (Sürevan), Erikli (Agara), Maden (Bazgiret), Meydancık (Diyoban), Mısırlı (İvet), Oba (Ube), Şenocak (Çakvelta), Taşköprü (İphrevil), Tepebaşı (Ziyos), Eskikale (Ustamis), Yağlı (Zakiyet), Yeşilce (Manatba),
Yusufeli : Bıçakçılar (Heveg-i Livane), Balcılı(Barh), Yüksekoba(Kobak)
Amasya
Merkez : Akyazı, Beldağ, Çatalçam, Yuva,
Taşova : Altınlı (Teneke), Çermük, Tatlıpınar (Darmaderesi)
Balıkesir
Bandırma : Cumhuriye
Bahya : Armutalan, Yenikavak
Gönen : Balcıdede, Çınarpınar, Çiftlikalan, Ekşidere, Koçbayır, Pehlivanhoca, Suçıktı
Manyas : Değirmenboğazı(Gürcü,Çerkes,Yörük),
Susurluk :Günaydın (gürcü,yörük),
Bursa
Merkez :Arabayatağı, Odunluk, Sultaniye, Süleymaniye
İnegöl: Çaylıca, Fevziye, Gülbahçe, Hasanpaşa, Hayriye, Muratbey, Sulhiye, Tüfekçikonak, Karakadı, Bahariye, Elmaçayır, Hilmiye, Bahçekaya, Hamidiye, Saadet, Sulhiye, Mesruriye, Merzukiye
İznik: Elmalı, Hacıosman, Kırıntı, Çandarlı, Osmaniye, Kutluca, Hisardere
Karacabey : Boğazköy,
Kestel : Alaçam, Orhaniye, Osmaniye, Saitabat, Sayfiye, Burhaniye
Mustafa Kemal Paşa: Kömürcükadıköy, Karapınar
Orhangazi : Hamzalı, Gürle (Türk,Gürcü, Laz)
Osmaniye :Soğukpınar
Diyarbakır
Ergani : Ortayazı
Düzce
Merkez: Fındıklıaksu, Çiftlikköy, Yeşilçam, Çakırlar, Aydınpınar(çerkez, gürcü, karadenizli), Muncurlu(gürcü,laz,muhacir)
Gölyaka:Hacıyakup, Hamamüstü
Çilimli: Hızardere
Akçakoca : Melenağzı, Çiçekpınar, Kirazlı, Uğurlu(gürcü, türk, laz), Esma Hanım(abaza, gürcü,hemşin)
Yığılca: Kırık (Türk, Gürcü, Laz)
Giresun
Merkez; Anbaralan,
Dereli : Akkaya (Başçukur), İçmesuyu,
Bulancak, Damudere, Tepeköy, Tokmaden, Yeşiltepe, Tepeören, Odadüzü, Karaağaç, Hacet,
Keşap: Kurbanpınarı
Kastamonu
Çatalzeytin : Hamidiye
Kocaeli
Gölcük :Ferhadiye,Hamidiye, Hasaneyn, İcadiye, İrşadiye, Lütfiye, Mamuriye, Mesruriye, Nimetiye, Nüzhetiye, Siretiye, Şevketiye, Avazpınar,
İzmit :Nusretiye, Eşmeahmediye, Şirinsulhiye, Sultaniye,
Ordu
Merkez:Burhanettin, Osmaniye, Bahariye, Kirazdere, Yaraşlı(az sayıda), Günören(az sayıda),
Akkuş : Dumantepe, Esentepe (Kabakulak)
Çaybaşı : Kurudere Köyü, Söylemez Yenimahalle, Sarıcaerik-Çınar Mahallesi, Akbaba Köyü, Akkaya Mahallesi, Eğri Bucak-Çilader (Manastor), Köklük
Fatsa: Kabakdağı Köyü, Sazcılar Köyü, Yusuflu Köyü,Orhangazi Mahallesi(Geyikeli Beldesi), Bozdağı, Yenikent, Tahtabaş, Bacanak, Sudere, Mehmetakif, Karataş, Duayeri, Hoylu, Eskiordu,
Gölköy : Cihadiye Köyü, Merkez/Paşapınar Mah, Yuvapınar Köyü,
Ulubey : Yeni Sayaca,
Ünye : Güllük Mahallesi, Hızarbaşı Günlük Mahallesi, Torunoğulları (Söğüt) Mahallesi, Çatalpınar Köyü, Hızarbaşı Kumarlı Köyü, Cevizdere, Dönüklü Mahallesi, Mitrabol, Alivara Köyü, Zembek (Aydıntepe) Köyü, Yağköy, Erenyurt Beldesi, Başköy, Tepeköy, Gobi-Göbü Köyü, Elemen, Avidere, Saylan, Kürtdere, Kurudere, Yüceler Köyü, Şenbolluk Beldesi Ziliftar Mahallesi
İnkur Beldesindeki Köy ve Mahalleler:
Çaloğlu Mah. veya Fatih Mahallesi, Yenikent (Armutluk) Mahallesi, Kelas (Çınarcık) Mahallesi, Kurna Mengen Mahallesi, Çataltepe, İncirli
Tekkiraz Beldesi ve Çevresindeki Köy ve Mahalleler:
Tekkiraz Belde Merkezi, Kıran Mahallesi, Armuttepe Mahallesi, Veli Bayraktar Mahallesi, Kıran Köyü (Ginapor), Macahleli (Belen) Mahallesi, Koruklu Mahallesi, Nureddin Köyü, Kirazara, Sarıgöl, Kozbüküm (Yenikızılcakese), Kızılkaya, Ergen Düzçiftlik Mahallesi
Yenikent Beldesindeki Köy ve mahalleler:
Yenikent Merkez (Çamurluk) Mahallesi, Ekincik Köyü, Meşedüz Mahallesi (Boynuzlubatak), Tekneli Mahallesi, Meliktepe Mahallesi, Kıran (Taşocağı ve Çevresi) Mahallesi
Yeşilkent Beldesi’ndeki Köy ve Mahalleler
Selviler Köyü
Korgan : Sarıalıç, Yeşilalan
Kumru : Güneyce Köyü, Divane Köyü,Yemişken, Yemişhan, Akçadan, Yaylacık, Akçakese, Pencik (Esence), Çubuklu Köyü
Perşembe : Tongeldüzü, Gacalı, Kalkancı, Burhaneddin, Boztepe, Tepeköy, Teyineli, Yokuşdibi, Dereiçi, Yeniköy (Yağmurlar), Çaka, Kocadüzü
Rize
Pazar : Hamidiye
Sakarya (Adapazarı)
Akyazı : Beldibi, Reşadiye, Şerefiye, Kuzuluk,
Geyve: Şerefiye, İlimbey, Nuriosmaniye, Boğazköy (Gürcü,abhaz,laz), Kışlaçay,
Hendek : Eski Bıçkı Köyü(Kartla), Güldibi(Gevli), Hicriye(Orci), Hüseyinşeyh Köyü (Bir bölümü), İkbaliye (Sıtmapınar, Avana), İlimbey, Karaçökek Köyü (Bir bölümü), Lütfiye Köşkü Köyü, Muradiye(Tohveti), Nuriye, Pınarlı(Avana), Kızanlık(Arhva), Balıklıihsaniye(Kartla), İkramiye(Komo Hatila), Karaçökek(Hatila), Kargalıyeniköy(Gürcü Kargalı, Urzuma),
Kocaali : Köyyeri, Kozluk(Gürcü Fahriye), Demiraçma
Karapürçek : Mecidiye, Ahmediye, Kanlıçay, Hocaköy(Gürcü,laz,yörük)
Sapanca : Mahmudiye, Hacımercan, Akçay (Gürcü, Çerkez, Laz), Muradiye, İkramiye, İstanbuldere, Nailiye, İlmiye
Samsun
Çarşamba: Kestanepınar, Yukarıdikencik, Çatak,Aşağıdikencik
Ladik: Aslantaş, Hacıalipınar Mah. (Kiremithane)
Terme : Akçay, Kocamanbaşı, Kaynarpınar Beldesi Yağdaş Köyü, Kuşca Köyü, Kuşcağız (Sarıhasan) Köyü, Kesikkaya
Bafra: Düzköy, Gökçeağaç
Vezirköprü: Yurtdağı Köyü
Salıpazar:Yenidoğan, Yukarıkestanepınarı,Kuşcığaz, Muslubey
Sinop
Merkez:Ahmetyeri, Erikli, Akkıraç, Yuvalı, Lala, Kabalı, Göllü, Avdan, Tangal, Dibekli(Gürcü,Abaza,Çerkez)
Ayancık :Mestan(Gürcüköy Mah.)
Erfelek : Abdurrahmanpaşa, Değirmencili, Hamidiye, Veysel, Hasandere, (Diğer köylerdede yoğun bir gürcü nüfusu vardır)
Gerze:Sarnıç, Hızarçayı
Türkeli: Sazkışla, Kuzköy(Hasandağı, Demirkapı, Mantarlık Mah.)
Tokat
Erbaa : Zoğallıçukur
TOKAT MERKEZ ; Ekincilik köyü
TURHAL MERKEZ ; Boyacılar mahallesi, Müftü mahallesinin bir kısmı
NİKSAR MERKEZ; Musapınarı, Akıncı,Mercimekdüzü,Örenler,Ustahasan,Oluklu,Fatlı, Sorhun, Dalkaya, Osmaniye, Tepeyatak,
Yalova
Çınarcık, Teşvikiye (Zindan), Esenköy, Kadıköy, Kurtköy, İhsaniye, Mecidiye, Hayriye, Selimiye, Ortaburun, Safran
Termal : Merkez ( Gökçedere-Üvezpınar)
|
|
|
|
OSMANLIDA GÜRCÜLER
Sadrazamlardan valide sultanlara Osmanlı Gürcüleri
Osmanlı’nın necip kavmiydiler. İmparatorluğa 7 asır boyunca sadakatle hizmet ettiler. Sadrazamlık, şeyhülislamlık ve nazırlığa kadar devletin her kademesinde bulundular. İşte sıra dışı 1200 Osmanlı Gürcü’sünün hayat hikâyesi…
|
|
MESUT ÇEVİKALP
Sayı: 844 / Tarih : 07-02-2011 |
 |
|
Osmanlı sadrazamlarından 17’sinin Gürcü olduğunu biliyor musunuz? İmparatorlukta görev almış onlarca Gürcü vezirden, yüzlerce Gürcü paşadan haberiniz var mı? Şehzade II. Mahmud’u sarayı basıp III. Selim’i öldüren isyancıların elinden kurtaran Cevri Kalfa ile Kırım Savaşı’nda Rus ordusunu bozguna uğratan milis kuvvetlerinden Dindine Hanım’ın adını duydunuz mu hiç? Osmanlı’da ‘Kavm-i Necib’ (soyu temiz kavim) olarak anılan, cengâverlikleri ve vatan sevgileriyle bilinen, 7 asır boyunca devletin önemli makamlarında görevler üstlenen Osmanlı Gürcülerinin tarihi âdeta yeniden yazılıyor bugünlerde. Sadrazam Mehmet Sait Paşa, Şeyhülislam Mirza Mustafa Efendi, Prens Sabahattin, âlim Ali Haydar Efendi gibi, yaşadığı döneme damgasını vuran Osmanlı Gürcülerinin kapsamlı biyografileri, tarihî fotoğraflar eşliğinde sunuldu okurlara. Tarihçi Murat Kasap tarafından kaleme alınan ‘Osmanlı Gürcüleri’ adlı eser, Osmanlı’da farklı tarihlerde yaşamış; sadrazamlık, vezirlik, şeyhülislamlık ve paşalık gibi önemli makamlara yükselmiş 1200 Gürcü’nün hayatını, eserlerini ve imparatorluğa katkılarını günümüze taşıyor. Kitapta yer verilen isimler arasında Mihrişah Valide Sultan gibi padişah yetiştiren Gürcü valide sultanlar da var, kültür- sanat dünyasında çığır açan şair-yazar Ahmet Hamdi Tanpınar ile musikişinas Hüseyin Sadettin Arel de var. Gürcistan Dostluk Derneği’nce basılan 480 sayfalık kitap, saklı kalmış Osmanlı Gürcülerini bugüne taşıyor bir bakıma. Kitabın ilk bin adetlik baskısı çoktan tükenmiş. İkinci baskısı ile Gürcüce nüshası da çok yakında piyasaya çıkacak.
Tarihçi Murat Kasap (34), kitaba üç yılını adamış. Başta Başbakanlık Osmanlı Arşivleri olmak üzere İstanbul Müftülüğü Şer’iye Sicilleri Arşivi’nde titiz bir çalışma yürütmüş. Kronikler ve biyografilerin neredeyse tümünü taramış. Büyük kısmı Osmanlıca olmak üzere elinden 50 bin civarında belge geçmiş. Prestij kitapta biyografilerin yanında, yine Kasap tarafından kaleme alınan Gürcü tarihi, Gürcülerin İslamiyet’e geçiş süreci ve Türk-Gürcü ilişkileriyle ilgili kapsamlı makaleler de bulunuyor.
Murat Kasap’a, onu bu özverili çalışmaya iten gerekçeyi soruyoruz. Cevabı bir kelimelik: Merak. 2001’de İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun olan Kasap, tarihçi dürtüsüyle önce ailesinin, ardından yakın çevresinin tarihini araştırmaya başlamış. Muhacir ailesinin izini sürmek üzere girdiği arşivler Kasap’ı Osmanlı Gürcülerine götürmüş: “Köken araştırması benim için bir hobi olarak başladı. Ancak araştırmalar ilerledikçe merakım arttı. Ailemle ilgili çalışmalar bitince Osmanlı döneminde yaşamış Gürcülerin hayatına merak saldım. Osmanlı medeniyetinin oluşmasında atalarımın katkısını ortaya çıkarmak istedim. Gelinen noktada hobi olarak başladığım uğraşı asıl işime döndü. ‘Osmanlı Gürcüleri’ işte bu sürecin meyvesi.”
Annesi Türk babası Gürcü Murat Kasap’ı bu kitabı yazmaya iten bir diğer etken de unutulan Türk-Gürcü dostluğunu hatırlatmakmış. İki millet arasındaki ilişkilerin Selçuklu dönemine kadar indiği düşünüldüğünde Murat Kasap’ın ne denli önemli bir esere imza attığı daha net anlaşılıyor: “Ben kadim Türk-Gürcü dostluğuna katkı sağlamak, iki millet arasında unutulan tarihî ilişkileri hatırlatmak üzere yola çıktım. Zira Gürcüler 16. yüzyıldan bu yana devletin önemli makamlarına getirilmiş. Sadrazam olmuşlar, şeyhülislam olmuşlar. Osmanlı farklı kimliklerle birlikte yaşamayı savunduğu için Gürcüler de bu imparatorluğa canları pahasına sahip çıkmışlar.”
Kasap, Osmanlı’da Gürcülere neden ‘Kavm-i Necib’ dendiğini, Gürcülerin neden istisnasız vatansever sayıldığını şu sözlerle anlatıyor: “Ahmet Cevdet Paşa ‘Tarih-i Cevdet’ adlı eserinde bir Gürcü komutandan bahsederken ‘Gürcü olması vatanseverliğine delil sayılarak paşa rütbesi aldı’ der. Gürcü olmak vatansever olmakla eş tutulmuş Osmanlı’da. Bunun yanında Gürcülere ‘Kavm-i Necib’ deniyor. Temiz kalpli insanlar olarak görülüyorlar. Evliya Çelebi, Gürcistan’ı baştan aşağı gezmiş ve gördüklerini kaleme almış. Yazısında bu millet için ‘Kavm-i Necib’ ifadesini kullanıyor. Daha sonra bu tabir Osmanlı’ya yerleşiyor. Hatta Gürcüler de kendi aralarında kullanmışlar.”
Kitap incelendiğinde Gürcülerin hayır hasenatta cömert oldukları anlaşılıyor. Özellikle Gürcü padişah anneleri (Mihrişah ve Bezm-i Âlem Valide Sultan gibi) kurdukları hayır hasenat vakıflarıyla öne çıkıyor. Kitapta dört valide sultanın biyografilerinden ve geride bıraktıkları hayır kurumlarından genişçe bahsediliyor. Murat Kasap, Gürcülerin Osmanlı coğrafyasında yaptırdığı kütüphane, köprü, medrese, cami, okul, çeşme, hastane gibi kurumların envanterini de veriyor eserde: “Osmanlı Gürcüleri, devlete hizmet etme düşüncesiyle yaşamış. Siyasi planlara alet olmamış, entrikalara karışmamışlar. Siyasetin içinde olsalar da siyaset yapmamışlar. Daha çok hizmet etmeye kilitlenmişler. Mesela 15. yüzyıldan kalan Sivas’taki Gürcü Hüseyin Köprüsü benim tespit ettiğim en eski eserlerden biri. Yine Eyüp Sultan’da bulunan Büyük İskele Camii, Gürcü Hacı Mahmut Ağa tarafından 1567’de yaptırılmış. Hayır hasenatıyla tanınmış Bezm-i Âlem Valide Sultan’ın kurdurduğu Vakıf Gureba Hastanesi bugün hâlâ ayakta.”
Osmanlı, Gürcülerin karakteristik özelliklerini iyi okumuş, onlardan en etkin şekilde istifade etmiş. Cengâverlikleri, gözü peklikleri ve sadakatlerinden ötürü özellikle askerlik mesleğine yönlendirilmişler, kaptan-ı deryalıktan ordu komutanlıklarına kadar kritik görevlere getirilmişler. Yazar Murat Kasap, Gürcülerin hususi olarak Kafkasya cephesinde Ruslara karşı ciddi başarılar elde ettiklerini aktarıyor: “Kafkasya halkları yaradılış itibarıyla silahşorluk ve cenkteki ustalıklarıyla bilinir. Birçok Gürcü paşanın silahşorluğu, cengâverliği ve gözü pekliğinden bahsedilir. 16. ve 17. yüzyılda Gürcüler ağırlıklı olarak asker ve devlet adamı yönleriyle öne çıkmış. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde Gürcüler ağırlıklı olarak âlim sıfatıyla çıkıyor karşımıza. Bunda, Gürcülerin o yıllarda Rusların Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine karşı koyabilmek için çocuklarını dinî eğitim için İstanbul’a göndermeleri etkili olmuş.”
Kitapta yer verilen büyük Gürcü âlimlerden biri de Ali Haydar Efendi. 1870’te Batum’a bağlı Ahıska kasabasında doğan Ali Haydar Efendi, devrin önemli âlimlerinden. İlk tahsilini Ahıska’da alan Ali Haydar Efendi daha sonra Erzurum’a gelerek Bakırcılar Medresesi’nde eğitim görmüş. 1902’de İstanbul Fatih Camii’nde ders okutmaya başlayan Ali Haydar Efendi, 1960’ta vefat edene kadar ilim irfan hizmetlerini sürdürmüş, binlerce talebe yetiştirmiş. Ali Haydar Bey’in biyografisini yazarken torunlarıyla görüşme imkânı bulan Murat Kasap, aileden Gürcü kökenleri hakkında bilgiler almış: “Ahıska’dan geldiklerini biliyor ve kendilerini Gürcü olarak görüyorlar. Ali Haydar Efendi’nin hanımının Gürcüce bildiğini de öğrendim. Talebesi Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi de ‘Ben Gürcüleri severim, hocam da Gürcü’ydü.’ der.”
Bu noktada Murat Kasap, kitaptaki makale ve biyografilerin, ‘Türkler Gürcüleri zorla Müslüman yaptı’ Rus propagandasını çürüttüğünü iddia ediyor: “Ruslar kasıtlı olarak ‘Osmanlı’nın Gürcüleri zorla Müslümanlaştırdığını’ yaymış. Ancak bu doğru değil. Zira Gürcüler İslamiyet’i çok kolayca benimsiyor. Bunda iki kültürün benzeşmesi etkili oluyor. Kısa zamanda diğer milletlere tebliğe başlıyorlar. Hatırı sayılır sayıda âlim yetiştiriyor; cami, medrese inşa ediyorlar. İçlerinden şeyhülislamlar çıkıyor. Gürcülerin zorla Müslüman edildiği doğru değil. Kitabın Gürcüce basımı tamamlandığında, etkisi süren Rus propagandasına darbe inecek.”
Hâlihazırda ‘Batum Muhacirleri’ ile ilgili yeni bir kitap çalışmasını sürdüren Murat Kasap, kitaplarının Türk- Gürcü dostluğuna katkı sağladığını düşünüyor. Özellikle son dönemde iki ülke arasındaki yakınlaşmanın, açılan sınırların Türk-Gürcü dostluğunu kuvvetlendirdiğini belirtiyor: “Ben Gürcistan’ın tamamını gezdim. Gürcü köylerinde hâlâ Türk gelenekleri ve kültür dokusuyla karşılaşmak mümkün. Son dönemde iki ülke arasında artan ilişkiler, açılan sınırlar, yakınlaşma ve Türkiye’deki Gürcülerin ata topraklarını, oradakilerin burayı ziyaretleri bölgedeki Rus etkisini kırıyor.”
Tarihî fotoğraflar ve haritalarla zenginleştirilen kitapta birbirinden ilginç anekdotlar da mevcut. İşte onlardan ikisi:
HANEDANI KURTARAN GÜRCÜ KALFA
1808’de sarayı basarak III. Selim’i şehit eden isyancılar, yaşayan tek şehzade II. Mahmut’u da öldürmek ister. Şehzadeyi isyancıların elinden saray kadınlarından Gürcü Cevri Kalfa kurtarır. II. Mahmud’u önce kendi odasına kaçırır, ardından kendini siper ederek isyancıların ona ulaşmalarını önler. Eline geçirdiği mangalın küllerini isyancıların üzerine atarak onları odadan uzak tutmaya çalışır. Bu arada Cevri Kalfa’nın imdadına yetişen Anber ve İsa Ağa adındaki iki lala şehzadeyi saraydan kaçırır. II. Mahmut, koluna aldığı bıçak darbesiyle yaralansa da kurtulur. Tahta çıkmasıyla Cevri Kalfa’yı hazinedarbaşı (vezirle eşdeğer makam) yapan II. Mahmud ölümüne dek onu saraydan ayırmaz. Cevri Hanım, II. Mahmud’un hayatını kurtararak Osmanlı hanedanlığının da devamını sağlamıştır bir bakıma. II. Mahmud, 1819’da ölen Cevri Hanım’ı, validesinin kabristanına gömdürür, adına ilkokul ve çeşme yaptırır.
RUSLARI PÜSKÜRTEN DİNDİNE HANIM
Rusların geleneksel güneye inme siyasetinin bir göstergesi olarak 1853’te patlak veren ve üç yıl süren Kırım Savaşı’nda Gürcüler Osmanlı’nın ön cephesinde savaşıyordu. Bu savaş sırasında yaşanan bir olay Gürcülerin Osmanlı’yı canı pahasına savunduklarını gösteriyor: Savaş sırasında Ruslara karşı at üstünde savaşan milislerden birisi de Tavdgiridze ailesinden Dindine Hanım’dı. Üvey oğlu Hasan Bey ile öz oğlu Sefer Bey’i aynı cephede şehit veren Fatma Dindine Hanım, artan Rus ateşine rağmen geri durmamış, savaşı ön saflarda sürdürmüş. Hatta bir ara Gürcü milislerin çekildiğini gören Dindine Hanım kılıcını çekip atını düşman safına sürmüş, onu gören milisler cepheye geri dönmüş. Bu savaşta Gürcü milis kuvvetleri Ruslara geçit vermemiş, Osmanlının sınırlarını korumuştu. Dindine Hanım’ın cengâverce savaştığı bilgisi İstanbul’a ulaşır, Padişah kahramanca savaşan bu kadını bizzat ödüllendirir. Dindine Hanım’ın diğer iki oğlu Osman Bey ile Ali Bey Osmanlı’da paşalığa kadar yükselir.
Kitapta kimler var?
17 sadrazam, 9 yeniçeri ağası, 6 kaptan-ı derya, 13 nazır, 173 vezir, ordu komutanı, beylerbeyi, vali, sancakbeyi, 13 mebus, 6 şeyhülislam, 344 ulema, 34 şair, yazar ve ressam, 488 saray ve devlet görevlisi, 23 padişah annesi ve şehzade eşi.
|
|
|
MESUT ÇEVİKALP
Yorum:
,
|
|
|
|
|
|
Tiflis Devlet Üniversitesi Türkoloji Bölümü?nde eğitim üyesi olarak çalışmaktayım. Kitabın bizim için çok ilginç olduğundan eminim. Bir Türkolog olarak bunu Gürcüceye kimin çevirdiğini merak ediyorum. Kitabın okunmasını çok isterdim. |
,
|
|
|
|
|
|
Selçuklu hanedanı da Gürcülerle kız alışverişi yapmıştır. Türkiye'de Türkler içinde de etnik köken olarak Gürcü olanlar mevcut bulunduğu gibi uzak dede/ninelerinden biri Gürcü olanlar da vardır. Rahmetli anneannem annesinin dedesinin Gürcistan'dan Rus karakolu yakıp kaçtığına dair bir rivayeti övünerek anlatırdı. |
,
|
|
|
|
|
|
Güzel bir çalışma olmuş. Gürcüleri sevmemiz boşuna değilmiş. Böyle bir kitabın varlığından haberdar ettiğiniz için teşekkürler.. |
|
|
|
|
|
TÜRKİYEDE YAŞIYAN ÜNLÜ GÜRCÜLER
Ünlü Gürcüler
Ülkemizde yaşayan ünlü Gürcülerden bazıları:
Aykut Kocaman
Aziz Yıldırım
Recep Tayyip Erdoğan
Mehmet Özdilek
Zülfü Livaneli
İsmet Acar
Saadettin Tantan
Şükriye Tutkun
Hasan Fehmi Güneş
Kamil Sönmez
Kadir Topbaş
Sefa Sirmen
Hasan Mezarcı
Merve Kavakçı
Gaffar Okkan
Volkan Demirel
Yılmaz Vural (annesi gürcü)
Hikmet Karaman
Kadir İnanır
Hasan Cemal
Beyazıt Öztürk
Nurullah Çelebi-Tiyatro sanatçısı
Kaynak: Alıntı
YURT DIŞI GÜRCÜLERİ :

Konu: Gürcistan
Gürcistan ülkemizin kuzey doğusunda küçük bir ülke, fakat çok önemli. Son zamanlarda büyük devletler arasında aşağı yukarı siyasi soğukluğun bir nevi soğuk harbin odak noktası haline geldi. Türklerin tarihiyle çok yakından ilgili. o kadar yakından ki bazı Türk kabilelerini hazarları göz önüne alırsak 8. asır ama Selçuklu tarihinden başlarsak 10.asırdan beri Gürcistan Türk tarihiyle iç içe. o kadar ki gürcü dilini gürcü kaynaklarını tetkik etmeden sıhhatli bir Türkiye tarihinin yazmanın imkanı yok.
Niçin öyle söylüyorum, çünkü bu ülke 5. asırdan beri kendi yazısını yani dilini kağıda dökebileceği, dini ve laik edebiyatı olan ve aynı zamanda da Hıristiyanlık aleminin Habeşistan ve Ermenistan'la birlikte en eski devletlerinden biri. Daha da ilginci 8.asırdan beri halkının bir kısmının İslamlaşması bugünün Kafkasya'sını daha karışık ama kültür ve milli bakımdan son derece yeknesak bir ülke haline getiriyor. Kim ne derse desin hem kuzey hem güney Kafkasya'nın çok ilginç kültürel noktası. Sadece Kafkas milletlerinin değil civarda ki bir çok ulusların bile tarihinde önemli yeri olan bir ülke. Milattan önce 6000'den itibaren Kabataş veya paleolitik devri dediğimiz kalıntıları var. Ama Kolhit bölgesi Gürcistan'ın tarih öncesi kalıntılarının bulunduğu yer ve bu dönemde yine eski yunan kaynaklarına geçmiş. Kolki diye bahsettikleri yunan coğrafyalarının bildiğimiz Gürcüler. Gürcüce çok ayrı bir dil grubu. Kafkasya'da ne bugünkü komşuları Osetler gibi İndo-Avrupa ne de bugünkü yan komşusu Abhazyalılar gibi Çerkezya dil grubuna benzemeyen apayrı bir dil. Aşağı yukarı 5 sesli harf ve 28 sessiz harfle yazılıyor. Bazı Kafkas dillerinin başkalarının öğrenme şansı yok. Ama gürcüce öğle değil. Bu yüzden de edebiyatı yabancıların ilgisini çekmiş ve o canlı hayat 19.yüzyıldan beri Rusya edebiyatını da çok etkilemiş.
Büyük şair Lermentov eğer Gürcistan ve Kafkasya olmasa olmazdı. Çok genç yaşta düello da giden bu şairin dizilerinde ve hikayelerinde Kafkasya ve bilhassa Gürcistan ebedileşmiştir. Aynı şey Puşkin için söylemek mümkündür. Aynı şey büyük yazar Tolstoy'un gezi notları için söylemek mümkündür. Şurasını unutmayalım Gürcistan bütün büyük milletlerin edebiyatında ve tarihinde adı geçen bir ulus. Bu Kafkas büyük dağların güneyinde yer alan bizim maveray Kafkas dediğimiz güney Kafkasya'nın bir parçası. İklimi son derece ilginç. Mutedil ılıman bir Akdeniz ikliminden Karadeniz'de bulunmasına rağmen kara iklimine kadar gidiyor. Sıra sıra dağlar o ülkeyi bölmüş. Batıda, doğuda ve ortasında Kaheti, Kartvelli ve İmareti dediğimiz bölgelere o ülkenin ortasında geçen Kür nehrinin kollarının ayırdığı bölgeler. Burada gürcü dillinin muhtelif lehçeleri de var. Mesela megrilli dediğimiz lehçe bizim Kuzeydoğu Anadolu'muzda konuşulan Lazlar dediğimiz grubun konuştuğu dille hemen hemen aynı. Mesheti dediğimiz grubun konuştuğu lehçeye gene doğuda rastlamak mümkün. Bu bir yakınlık doğuruyor, hiç şüphesiz ki ve Acaristan bölgesinde Müslüman gürcüler Mesketya da kısmen öğleleri, fakat unutmayalım ki Gürcistan Ortodoks aleminin çok önemli parçası. Yani doğu kilisesinin çok önemli bir parçası. Bu dine çok laik yaklaşılıyor.
Gürcistan esasta laik bir ülke, fakat din etrafında çok ilginç kültürel bir yapı gelişmiş. Gürcistan'ı bütün ananeleriyle bütün yaşam tarzıyla oluşturan onun Müslümanlık ve Hıristiyanlıktan önceki hayatı. Ve o kadar ki 18. ve 19.asırdaki modernleşme döneminde de bu eski kültür devam etmiş. 10.cu asra kadar Gürcistan muhtelif kabilelerin muhtelif boyların hakimiyeti altında. Onu ilk defa birleştirenler Bagratlı sülalesi. Bagratik hanedanı hem Ermenistan hem Gürcistan'da hükmetmiştir. Fakat asıl önemlisi büyük Kral David'in torunu olan Tamar. Kraliçe Tamar Gürcistan'ın Hıristiyanlığını tamamlayan bir hükümdar. Gürcü edebiyatını ve idare sistemini kuran biri. Onun zamanında Gürcistan Karadeniz kıyılarından hatta bizim Doğu Karadeniz'den Kars'ı da içeren ta Şekiye ve Hazar denizine uzanan Kafkasya'nın en büyük devletiydi. Parlak bir dönemdi. Ticaret yollarının üzerindeydi. Gürcüce yazılı edebiyatının en parlak zamanını yaşıyordu. Yani klasik devrini. O ne demektir sonraki dönemlerde bu dil zaman zaman kullanılmasa hatta yabancı hakimiyeti dolayısıyla okul programlarında çıkarılsa dahi, her zaman için insanların öğreneceği, beyinlerinde ve zihinlerinde yaşatacağı bir edebiyatın yaratılması demek. İşte Kraliçe Tamar'ın zamanında Şota Rustaveli gibi büyük bir şair var. Dizileri Gürcüce bilmeyenleri bile etkiliyor. Başka milletlerin dilinde Şota Rustaveli terennüm edenler var. Onun son derece stratejik ve filozofik yaklaşımı arkasında çok kültürel bir mirasın yattığını gösteriyor. Doğrudur Gürcistan demek sadece Gürcistan değildir. İran ülkesinden etkilenmiştir, Helen dünyasından etkilenmiştir ve muhakkak Ortaçağın Gürcüleri başka milletlerin edebiyatlarını da tanıyıp çeviriyorlardı. Özellikle İslamiyet'in ilk devirlerinden itibaren Gürcistan'da Müslüman hakimiyeti de görülür.Koyu bir hakimiyet değildir. Ama burada artık Müslümanlar oturur ve toplumu etkilemeye başlamışlardır. Buna rağmen eski yapıda direnmektedir. Direniş daha sonraki dönemlerde Hıristiyanlıkta kendi ifadesini bulmuştur. Türkler Anadolu'ya girdikleri zaman, Selçukiler Bagrati hanedanıyla Kraliçe Tamar'dan evvel çok mücadele ettiler. Fakat Kafkasya ve Gürcistan'a girmeleri çok zor oldu. Kraliçe Tamar'dan sonra bu hakimiyet yayılır gibi oldu ve Gürcistan, İran ile Türkler arasındaki savaşlar ikisinin rekabeti arasında kaldı. O yüzdendir ki Çaldıran savaşında yani 1514'ten sonra Yavuz Sultan Selim İran Safevilerini İran'a püskürttükten sonra Gürcistan'da Osmanlı hakimiyeti artmıştı. O kadar ki üç sancak halinde Osmanlılar Gürcistan'ı 150 sene kadar yönettiler. Bu 150 senede ne oldu? Bir kere hiç şüphesiz ki Osmanlı idaresinin gereği buradaki Musevilik ki bu Musevilik bazı gürcü devletlerin bu dini seçmelerinden ileri gelmiştir. Çünkü Museviliğin esasta misyoner faaliyetleri olmamasına rağmen 7. ve 8. asırlarda Hazarlar arasında olduğu gibi Kıpçaklar arasında Gürcistan'da da böyle bir misyoner faaliyet yürüttüğü bazı tüccarların anlaşılmaktadır. Hıristiyanlık yaşamıştır ve tabii ki Müslümanlık. Esas olarak Osmanlı idaresinde adı geçen bir takım gürcü paşaların sadarete kadar yükselenlerin çok becerikli komutanların devlet ve hatta ilim hayatına nüfuz eden gürcülerin bu dönemin ürünü olduğu açıktır. Ama 17. asırdan itibaren Kafkasya gene kendi dünyasına dönmüştür. Parçalanmış devletçikler hiç şüphesiz ki bu toplumun ve bu ülkenin bir zaafıydı. Ama şaşıracak şey aynı zamanda da bir kudretiydi. gürcüler her zaman için kendi dillerini savunmayı ve korumayı bildiler.
Nitekim 19yüzyılda bu ülke bir Rönesans yaşadı. Çok ilginç bir şekilde Avrupa edebiyatının büyük eserleri süratle Gürcüceye çevrildi. Mesela Shakspeare'in Kafkasya'daki ilk ve hatta dinlendiği zaman en güzel tercümesi Gürcistan'da yapıldı. O kadarla kalmadı felsefeye kadar giden bir merak vardı. Fransız edebiyatına yaklaşan bir merak vardı. Ve Gürcistan çok erkenden Roma Katolik kültürüyle, Germen kültürüyle tanışmış oldu. Dahası 1795'de Georgievsky Antlaşması Rusya Çar Pavel'in zamanında Gürcistan'ı otonom bir bağlı devlet haline getirdi. Ve bundan sonraki 70 yıl içinde de yavaş yavaş Gürcistan'ın kendi hiyerarşisini yerel hükümdarlarını ortadan kaldırdı. Ve Rusya Gürcistan bir mahalli idare kurdu. Bu yerel idare veya mahalli idare doğrudan doğruya Guberniya dediğimiz vilayet idaresinde Gürcistan Kafkasya'nın merkezi olmuştu ve zamanla Azerbaycan bugünkü Ermenistan ve bizim doğumuzda Kars vilayetimiz 1878'de ilhak edilince Tiflis'in merkez olduğu dünyaya bağlanmıştır. Tiflis Rusya'nın subayları, memurları ve aristokratları için en canlı bir merkezdi. İran'ın, Türklerin, Ermenilerin bir araya geldiği bu dünya Rusların hakim olmaktan çok hayran oldukları bir merkezdi. İşte genel vali Vorontsov'un zamanında Tiflis'teki Saray bugün Rustavila adını taşıyan ana bulvarının etrafındaki binalar . Henüz burada üniversite kurulmamasına rağmen, ki o üniversite ancak birinci cihan harbi müstakil Gürcistan tarafından teşkil edilecektir. Canlı kültürel hayat 19uncu yüzyılın başında Rusya'nın ünlü dram yazarı Gribayedov burada bulunduğu zaman Prens Chavchavadze'nin kızıyla evlenmiştir.Gürcüler Kafkasya'da yaşamayı Batıya en yakın olanı Fransız kültürünü en iyi taşıyan bir toplumdu. Ve bu yüzden de Rus hakimiyetinin idareciliğini hayranlığını çekiyorlardı. Tiflis bir kültürel merkez haline gelmişti. İlk Türk tiyatrosu diyebileceğimiz bir yerde Mirza Fethali Ahundzade'nin yazdığı eserler bu şehirde kaleme alınmıştır. Çünkü Ahundov tercüme bürosu şefi Baron Rose'nin yardımcısıydı Tiflis'te ki vilayet idaresinde. İlk Farsça gazete burada dünyaya gözlerini açmıştır. Ermenilerin kültürel faaliyetleri burada gitmektedir. Tabiî ki gürcülüğün ana kültürü burada sürüp gide gelmektedir. Hiç şüphesiz ki 12.asırdan beri başlayan bu sıcak çatışmalar 19cu yüzyılda Kafkasya'nın bu merkezini bir medeni ilişkiler ve giderek Çarlığa karşı bir siyasi direniş ortamı haline getirmektedir.
Sakartvielo aslında gürcülerin kendi ülkelerine verdikleri isim bu ve ülkenin tıpkı İspanyolların merkez lehçesinin Kastilya olması gibi bunlarında merkez lehçesi Kartvili dediğimiz orta Gürcistan dili fakat Gürcistan tarihi boyunca Türkler ve İranlılarla muhabere etmekten zaman zaman iç içe yaşamaktan dolayı çok önemli ölçüde kendi dil grubuyla alakası olmayan birisi İndo-Avrupa dillerinin başı sayılan Farsçadan öbürü finougrik? Türk dilleri dediğimiz grubun çok önemli bir grubu sayılan Türkçeden bir takım kelimeler almış. Ve bunları bu Türkizimleri ve bu Farsisizmleri hiç bir komplekse kapılmadan kullanan yaşatan bir dil. Çünkü bütün çevre dillere göre kendisini iyi koruyan dünyaya açılan, Ortaçağlarda bu dediklerimizden, yeni çağlardan Avrupa dillerinden ve Rus dilinden esinlenen ama aynı zamanda da onları etkileyen bir Kafkasyalı şairin söylediği gibi "Bizim ülkemizi fetheden Rus ordusu değildir, Puşkin Rusya'sıdır" demişlerdi. Rusya'nın şiiri ve müziği Kafkasya'da kendisine en yakın bir partner, karşı taraf buldu. Ve bütün o milletlerin şiiri günlük adetleri ve ananeleri onları etkiledi. Kafkasın sofra adetleri, Kafkasya'nın giyimi, Kafkasın mimarisi kendisini Tiflis'de, Bakü'de, Azerbaycan'ın kuzeyinde, Kafkas dağlarının başladığı Şeki'de hissettirdi. Bugün bile bu kültür devam edip gidebilmektedir.
Çok ilginç bir şey Sovyetler Birliği yıkıldıktan ve Batı'ya açıldıktan sonra Kafkasya'daki milletlerin itibar ettikleri ilk dil Rusca'dan sonra İngilizce değil Fransızcaydı. Fransa'dan Bakü'de, Gence'de, Şeki'de, Tiflis ve Kutais'de liseler açması istendi. Tabii ki çağdaş Fransa bu gibi talepleri karşılayacak dolduracak 19.yüzyılda dinamizmini sürdürecek bir ülke olmaktan çok uzaktır. Onun için bu talebi karşılayamadı. Ama unutmayalım bu dünya Batı'yı da Doğu'yu da çoktan iki asırdır bünyesinde bir araya getirebilmiştir. 1917 ihtilalinden sonra Brest Litovsk Antlaşmasıyla bu dünyanın içindeki bazı parçalar Osmanlı İmparatorluğuna dolayısıyla yeni Türkiye'ye terk edildi. İlk anda kurulan Gürcistan, İngilizler hatta o bölgede işgalde işgalci durumda olan Almanlara yakınlık duydu. Fakat neticede Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan bir arada Trans Kafkasya Cumhuriyetini bir araya getirdiler. Bu çok uzun ömürlü olmadı. ve belki Kafkasya'nın bugünkü konumunda bile böyle bir birliğin bir daha bir araya gelmesi mümkün değil. Yaşaması da mümkün olmaz, ama çok açıktır ki maveray Kafkas çok çabuk dejenere edildi ve Sovyet hakimiyeti devrinde bu bölgenin haritası yeniden çizildi.
Gariptir birbirleriyle din ve dil alakası olmayan kavimler iç içe geçirildiler. Bunu yapan milliyetler komiseri Josif Stalin'di. Stalin siyasi bakımdan birliği meydana getiren 15 ana cumhuriyet ve o cumhuriyette bu 1936 anayasasıdır. Bağlı mesela Gürcistan bir Sovyet Cumhuriyeti, Ermenistan ve Azerbaycan öyle, bunlara bağlı muhtar cumhuriyetler ve otonom bölgeleri gerçekten bir şeytani amaçları bazıların dediği gibi böl ve yönet ilkesince veya bilgisizlikten mi yaptığı tartışılır. Miras Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra bile problemler yaratmaya devam etmektedir. Abhazya Kuzeybatıda Gürcistan'ın Abhazca konuşan din bakımından ikili ve dil bakımından bu grupla alakası olmayan bir bölgedir. Osetya'da İndo-Avrupa dili konuşan kuzeyi ve güneyi, kuzeyi başka yere bağlı, güneyi buraya bağlı bir başka bölgedir. Bunların bir arada nasıl yaşadıkları bellidir. Totaliter tek parti yönetiminde bu devam edebilir. Alttan alttan mücadeleler olarak, mesela Kafkasya'da çok ilginç bir şeydir. İkinci Cihan savaşından sonra Ermenistan ve Azerbaycan'ın nüfusunda sessiz ve gizli bir mübadele meydana gelmiştir. Azerbaycanlılar kendi ülkelerinde ki Azeri nüfusun oranını düşürmüşlerdir. Muhtemelen onları Gürcistan ve Ermenistan'a göçünü kolaylaştırdı. Bakü şehri büyüdükçe içindeki Türk olmayan Azerbaycanlı olmayan oran azaldı. Ermenistan'ın çok kalabalık Azerbaycanlı nüfusu ise dramatik bir düşüş gösterdi. Bunlar hepsi sessizce ve bir takım kendine has mekanizmalarla gerçekleştirildi. Aynı şekilde Gürcistan bir nüfus kaybına uğramıştır. ama bu en azıdır. açık söylemek gerekirse çok yakın zamanlara kadar bu kozmopolit nüfus miktarını koruyan bir ülkedir. Gürcistan'ın anlayışı budur. şehrin içini gezdiğiniz zaman kendisine Tiflis'e Kafkasların Paris'i dediğinizi anlarsınız. Evvela muhtelif diller konuşulduğunu duyarsınız. Ondan sonra bu bölgede ki en iyi teatral ve müzikal faaliyetlerin Azerbaycan'la birlikte burada olduğunu görürüsünüz. Ve nihayet şehrin kuzeyinde ki dağda elinde kılıçlı Gürcistan ana heykeli. İnsanların en zor zamanında bile ne kadar bağımsızlıklarına ve ulusal kimliklerine sahip olduklarının bir göstergesidir. Ne var ki uzun İmparatorluk hakimiyeti arkasından yaşanan Sovyet devri mirasını ve bu mirasın etkilerini gösteriyor. Son olaylarda Gürcistan otonom parçasıyla açık bir krize girdi ve bu kriz bütün büyük devletleri etkiledi. Bu etkinin sonuçları ne olacak. Herhalde önemli oranda gürcü mülteci barındıran Türkiye ki Çar işgali zamanında 1800'lerden itibaren çok sıkıntı çeken müslüman gürcüler türkiye'ye göç etmişler ve bir de etnik grup olarak bazı bölgelerde varlar. Bu grubumuza rağmen nasıl bir politika güdeceğiz. Unutmayalım Kafkasya'da yaşayan her halkın aşağı yukarı yüzde elli miktari Türkiye'de dir. Yani bizim vatandaşlarımız bizim insanlarımız dedelerinin, büyük dedelerinin vatanına ve kültürüne bağlılık duymaktadırlar. Hassas bir politika izlemek zorundayız ve bu hassas politikaları takip ederken hiç şüphesiz büyük devletlerden en uzak ve en mesafeli bir şekilde durmamız gerekmektedir. Son Kafkas krizi bunu göstermektedir. Hiç şüphesiz ki Kafkasya Türkiye'nin arka bahçesi değildir.Kafkasya Türkiye'nin gönül bağları ve sorumlulukları olan bir parçasıdır. Bütün o milletler tarihlerinde önemli bir Osmanlı safhası geçirmişlerdir. Bugünkü oluşumlarının, kültürlerinin, dini yapılamalarının hatta kentte ki gruplaşmalarının en önemli yapıcı faktörlerden birisi bu iki asırlık Osmanlı hakimiyetidir. Kuzey de kumuk şamhallığı otonom fakat Osmanlı'dan çok etkilenen bir yapıyla Dağıstan bölgesini güney de Gürcistan'ın yapısı ve yine bir asır süren Azerbaycan'da ki hakimiyet, Ermenistan'da ki hakimiyet bu gibi yapılanmaları ortaya çıkarmıştır. Kafkasya'nın tarihi oluşumu ve bugünkü iştimai siyasi yapısından Türkiye bir ölçüde tarih olarak sorumludur, uzak duramayız. Bu ülkenin 19.yüzyılda Türkiye'ye Osmanlı İmparatorluğuna yönelik iç göçleri dolayısıyla, ulusumuzun en önemli değerleri ve çağdaş kültürümüzü oluşturan en önemli unsurların atalar ve dedeler yoluyla Kafkasya'dır. Bunu da göz önüne almak zorundayız. göz önünde tutmak zorunda olduğumuz bu iki unsur bizi batıda ki ve kuzeyde ki devletlerin çatışma nedenlerine, politik eylemlerine karşı son derece muhafazakar ve mesafeli olmaya zorlamaktadır. Tarihi boyunca bütün Ortadoğu dilleri etkisini taşıyan, milattan önce 65'de roma imparatorluğunda nüfuz alanına girer. Ondan sonra Bizans'la çatışan, ondan sonra ilk halifeler devrinde beri İslam dünyasıyla iç içe giren çatışan ve bir arada oturan, İran Türk Osmanlı harpleri sırasında, Selçuklu Osmanlı harplerindeki çatışmalardan dolayı gene bu dünyayla muhtelif bağlar kuran, sadece sınırdaş, sadece komşu değil ama kültürel paylaşım içine giren dünyanın en önemli parçasıdır Gürcistan. Bunu unutmamamız gerekiyor ve bu memlekette ki bazı atılımları, bazı eğri doğru yönelimleri çok dostça çok kardeşçe etkilememiz yan almamız kaçınılmazdır.
İlber Ortaylı