|
|
|
 |
Esir i
neyzen tevfik |
ATATÜRKE DUAET
Ne ararsın ALLAH ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa neden türban sorarsın?
Rakı, şarap içiyorsam sana ne
Yoksa sana bir zararı, içerim
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.
Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp kalkıp ATATÜRK'e dua et...
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.
İşgaldeki hali sakın unutma
ATATÜRK'e dil uzatma sebepsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.
Neyzen Tevfik |

Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa neden türban sorarsın? |
Kaygusuz Abdal
Yücelerden yüce gördüm
Erbabısın sen koca Tanrı
Alem okur kelam ile
Sen okursun hece tanrım
Asi kullar yaratmışsın
Varsun şöyle dursun deyu
Anları koymuş orada
Sen çıkmışsın uca Tanrı
Kıldan köpri yaratmışsın
Gelsün kullar geçsün deyü
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen geç a Tanrı.
-------
Edip Harabi
Daha Allah ile cihan yoğ iken
Biz anı var edip ilan eyledik.
Hak'ka hiçbir lâyık mekân yoğ iken
Hanemize aldık mihman eyledik
Kendisinin henüz ismi yok idi
İsmi şöyle dursun cismi yok idi
Hiçbir kıyafeti resmi yok idi
Şekil verip tıpkı insan eyledik.
-------
Fuzuli
"Ey gönül elinde şarap kadahi var, bırak, teşbihe el sürme
Namaz kılanlara uyma, onlarla durma, oturma
Secdeye eğilerek özveri tacını başından düşürme
Abdest suyuyla esenlik uykusunu gözünden kaçırma
Ayak altında kalırsın, sakın, hasır gibi camiye varma
Elinde olmadan gidersen de orada minber gibi çok durma
Müezzini dinleme, içine bulanıklık-karışıklık düşürme.
Vaizden bilgi isteyerek cehennem kapısını açtırma
Kalabalık yığıldı, camiye bir soğukluk-katılık doldu
Kendine gel, sen de camiye gidip soğukluğu çoğaltma
Hatibin söylediğine, bakma, müftünün sözüne inanma
İmamı akıllı sanma, kendini ona verme, güvenme
Ey Fuzûlî. ne uğraşırsın, eksik tapınmada yarar yok
Kendine gel, ikiyüzlülüğü tapınma sayıp aşılığa vardırma..."
--------
Şeyhülislam Yahya Efendi
"Camide ikiyüzlüleri bırak, ikiyüzlülük etsinler
Meyhaneye gel ne ikiyüzlülük var ne de ikiyüzlü".
--------
Baki
"Esenlik veren bir toplantı, kadeh teri. zemzem olmuş.
Meyhaneler Ka'be, meyhanecibaşı da Ka'be yöneticisidir"
-------
Nailî
"Meyhane konağının kapısı kuru sofulara açılmaz
O bilgi-bolluk aşaması ikiyüzlülük yeri değildir"
-------
Dertli
Telli sazdır bunun adı
Ne âyet dinler ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytân bunun neresinde
Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Müftü gibi haram yemez
Şeytan bunun neresinde
Dut ağacından teknesi
Kirişten bağlı perdesi
Behey insanın teresi
Şeytan bunun neresinde
Dertli gibi çarıksızdır
Ayağı da çarıksızdır
Boynuzu yok kuyruksuzdur
Şeytan bunun neresinde..
-------
Azmi
Yeri göğü insü cinni yaratan
Sen ey mimar başı eyvancı mısın
Ayı günü çarhı burcu var ettin
Ey mekan sahibi rahşancı mısın
Denizleri yarattın sen kapaksız
Suları yürüttün elsiz ayaksız
Yerleri temelsiz göğü dayaksız
Durdurursun acap iskancı mısın
Kullanırsın kanatsızca rüzgarı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Ne yapıpta öldürürsün sağları
Can verip alırsın sen cancı mısın
Sekiz cennet yaptın sen Adem için
Adın büyük bağışla anın suçun
Ademi cennetten çıkardın niçün
Buğday nene lazım harmancı mısın
Bir iken bin ettin kendi adını
Görmedim senin gibi iş üstadını
Yeşertirsin kurutursun odunu
Sen bağçevan mısın ormancı mısın
Cibril'e perde altında söylerdin
İnip Beytullah'ta kendin dinlerdin
Bu ateşi cehennemi neylerdin
Hamamın var ya, külhancı mısın
Hafaya çekilip seyrana durdun
Aklı yetmezlerin aklını vurdun
Kıldan ince köprü yaptın da kurdun
Akar suyun mu var, bostancı mısın
Bu kışlara bedel bu yazı yaptın
Evvel bahara karşı güzü yaptın
Mizanı iki göz terazi yaptın
Bakkal mısın yoksa dükkancı mısın
Kazanlarda katranların kaynarmış
Yer altında balıkların oynarmış
On bu dünya kadar ejderhan varmış
Şerbet mi satarsın yılancı mısın
Esirci misin cehenneme koydun Arap
Hoca mısın okur yazarsın kitap
Aslın kitap mıdır görürsün hesap
İntisabın mı var yoksa hancı mısın
Yüzbin cehennemin olsa korkmam birinden
Rahman ismi nazil değil mi senden
Gaffar-üzzünüb'um demedin mi sen
Affet günahımı yalancı mısın
Beni affeylesen düşen mi şandan
Ne dökülür ne eksilir haznenden
Şahlar bile geçer böyle isyandan
Affetsen olmaz mı noksancı mısın
Şanına düşer mi noksan görürsün
Her gönülde oturursun yürürsün
Bunca canı alıp yine verirsin
Götürüp getiren kervancı mısın
Bilirsin ben kulum sen sultanımsın
Kalpte zikrim dilde tercümanımsın
Sen benim canımda can mihmanımsın
Gönlümün yarisin yabancı mısın
Beni delil eder kendin söylersin
İçerden Azmi'yi pazar eylersin
Yücelerden yüce seyran edersin
İşin seyran kendin seyrancı mısın?
----------
Ve son olarak, Aşık Veysel
Bu alemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin
Kainatı sen yarattın
Herşeyi yoktan var ettin
Beni çıplak dışar'attın
Cömertliğin nerde senin
Evli misin ergen misin
Eşin yoktur bir sen misin
Çarkı sema nur sen misin
Bu balkıyan nur da senin
Kilisede despot keşiş
İsa Allah'ın oğlu demiş
Meryem Ana neyin imiş
Bu işin var bir de senin.
Kimden korktun da gizlendin
Çok aradın, çok izlendin.
Göster yüzünü çok nazlandın
Yüzün mahrem ferde senin
Binbir ismin bir cismin var
Oğlun, kızın ne hısmın var
Her bir irenkte resmin var
Nerde baksam orda senin
Türlü türlü dillerin var
Ne acaip hallerin var
Ne karanlık yolların var
Sırat köprün nerde senin
Ademi sürdün bakmadın
Cennette de bırakmadın
Şeytanı niçin yakmadın
Cehennemin var da senin
Veysel neden aklın ermez
Uzun kısa dilin durmaz
Eller tutmaz gözler görmez
Bu acaip sır da senin.
|
- “Ey gönül, elinde şarap kadehi var, bırak tespihe el sürme
- Namaz kılanlara uyma, onlarla durma, oturma
- Secdeye eğilerek özveri tacını başından düşürme
- Abdest suyuyla esenlik uykusunu gözünden kaçırma
- Ayak altında kalırsın, sakın, hasır gibi camiye varma
- Elinde olmadan gidersen de, orda minber gibi çok durma
- Müezzini dinleme, içine bulanıklık, karışıklık düşürme
- Vaizden bilgi isteyerek cehennem kapısını açtırma
- Kalabalık yığıldı, camiye bir soğukluk, katılık doldu
- Kendine gel, sende camiye gidip soğukluğu çoğaltma
- Hatibin söylediğine bakma, müftünün sözüne inanma
- İmamı akıllı sanma, kendini ona verme, güvenme
- Ey Fuzuli, ne uğraşırsın, eksik tapınmada yarar yok
- Kendine gel, iki yüzlülüğü tapınma sayıp aşırılığa vardırma ...”
1-Kızı: Zahide Çelebi (Demircan) -Terzi (Desinatör) 2-Oğlu: Fehmi Çelebi : Öğretmen 3-Oğlu: Nurettin Çelebi :Yüksek orman mühendisi 4-Torunu: Fevzi Çelebi : Sanat tarihçi:Uzm.Öğretmen 5-Torunu: Nihan Çelebi (Ölçüm) : Dr.Analitik Kimyager(Los Angeles) 6-Torunu: Onur Çelebi :Telekominikasyon Mühendisi -Matematisyen (Paris) 7-Torunu: Dilay Çelebi : Dr. Endüstri_ İşletme Mühendisi 8-Torunu: Dilşad Çelebi : Bilgisayar bilimleri (Aktrist ,sanattçı 9-Torunu: Nigar Çakar: Prof.Dr. İşletmeci 10-Torunu: Ertuğrul Demircan .Fizik doktoru (Texas) 1. Ömer Çelebi d. 15 May 1913 - ö. 1 May 2010 e.1937 Şahzen Yavuz d. 5 Kas 1916 2. Fehmi Çelebi d. 6 Mart 1945 e.16 Tem 1967 Emine Çakar d. 4 Ocak 1947 - ö. 19 Kas 1970 3. Fevzi Çelebi d. 16 Tem 1969 e.27 Haz 1995 Nagehan Kılıç d. 8 Haz 1973 4. Dila Şahzen Çelebi d. 3 May 1996 4. Ömer Faruk Çelebi d. 16 Ağu 2002 4. Muhammed Mirşah Çelebi d. 12 Ara 2005 e.27 Haz 1973 Nurhan Eren d. 9 Nis 1954 3. Nihan Çelebi d. 14 Şub 1975 e.31 Tem 2004 Oktay Ölçüm d. 26 Şub 1974 3. Onur Çelebi d. 26 Şub 1982 2. Nurettin Çelebi d. 3 May 1948 e.3 Ocak 1976 Münire Öner d. 23 Ocak 1950 3. Dilay Çelebi d. 21 Nis 1978 3. Dilşad Çelebi d. 4 Tem 1984 2. Zahide Çelebi d. 6 Ocak 1942 e.4 May 1963 Cemal Demircan d. 23 Mart 1939 3. Ertuğrul Demircan d. 10 Ocak 1969 e.27 Tem 2008 Dasa 4. Lara Maya Demircan d. 15 Ara 2010 3. Nigar Demircan d. 17 Mart 1976 e.Ahmet Serkan Çakar d. 1975 4. Nas Çakar d. 4 Ağu 2005 4. Nise Çakar d. 19 Nis 2010
1-Kızı: Zahide Çelebi (Demircan) -Terzi (Desinatör) 2-Oğlu: Fehmi Çelebi : Öğretmen 3-Oğlu: Nurettin Çelebi :Yüksek orman mühendisi 4-Torunu: Fevzi Çelebi : Sanat tarihçi:Uzm.Öğretmen 5-Torunu: Nihan Çelebi (Ölçüm) : Dr.Analitik Kimyager(Los Angeles) 6-Torunu: Onur Çelebi :Telekominikasyon Mühendisi -Matematisyen (Paris) 7-Torunu: Dilay Çelebi : Dr. Endüstri_ İşletme Mühendisi 8-Torunu: Dilşad Çelebi : Bilgisayar bilimleri (Aktrist ,sanattçı 9-Torunu: Nigar Çakar: Prof.Dr. İşletmeci 10-Torunu: Ertuğrul Demircan .Fizik doktoru (Texas) 1. Ömer Çelebi d. 15 May 1913 - ö. 1 May 2010 e.1937 Şahzen Yavuz d. 5 Kas 1916 2. Fehmi Çelebi d. 6 Mart 1945 e.16 Tem 1967 Emine Çakar d. 4 Ocak 1947 - ö. 19 Kas 1970 3. Fevzi Çelebi d. 16 Tem 1969 e.27 Haz 1995 Nagehan Kılıç d. 8 Haz 1973 4. Dila Şahzen Çelebi d. 3 May 1996 4. Ömer Faruk Çelebi d. 16 Ağu 2002 4. Muhammed Mirşah Çelebi d. 12 Ara 2005 e.27 Haz 1973 Nurhan Eren d. 9 Nis 1954 3. Nihan Çelebi d. 14 Şub 1975 e.31 Tem 2004 Oktay Ölçüm d. 26 Şub 1974 3. Onur Çelebi d. 26 Şub 1982 2. Nurettin Çelebi d. 3 May 1948 e.3 Ocak 1976 Münire Öner d. 23 Ocak 1950 3. Dilay Çelebi d. 21 Nis 1978 3. Dilşad Çelebi d. 4 Tem 1984 2. Zahide Çelebi d. 6 Ocak 1942 e.4 May 1963 Cemal Demircan d. 23 Mart 1939 3. Ertuğrul Demircan d. 10 Ocak 1969 e.27 Tem 2008 Dasa 4. Lara Maya Demircan d. 15 Ara 2010 3. Nigar Demircan d. 17 Mart 1976 e.Ahmet Serkan Çakar d. 1975 4. Nas Çakar d. 4 Ağu 2005 4. Nise Çakar d. 19 Nis 2010 |
“Dertlerin kalkınca şaha
Bir küfür yolla Allah'a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül, aldırma”
|
Şairinden ünlü şiir: "Geçti Bor'un Pazarı..."
Yergileriyle ve şiirleriyle Türk hicvinin Şair Eşref ve Neyzen Tevfik'ten geri kalmayan Namdar Rahmi Karatay, tek bir şiirle ünlenmiş... İşte bu şiirin hikayesi...
Yergileriyle ve şiirleriyle Türk hicvinin Şair Eşref ve Neyzen Tevfik' ten geri kalmayan Namdar Rahmi Karatay, tek bir şiirle ünlenmiş…
Güzel Türkçemizde “iş işten geçti anlamında” hemen hemen herkesin kullandığı kalıplaşmış bir cümle vardır:
“Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye”
Bazı yerlerde Bolu Pazarı olarak telaffuz edilse de, Niğde ve Bor’u Türkiye’ye tanıtan bu cümle olmuştur. Artık cümlenin ötesine geçmiş ve “atasözü” olarak yerini almıştır…
Türkiye’nin neresine giderseniz gidin; “Niğdeliyim” dediğiniz anda bu cümleyi duymanız kaçınılmaz bir sondur…
Muhabbetler bu cümleden sonra açılır… Niğde’yi ve Bor’u bir “Pazar”la tüm Türkiye’ye tanıtan şairin Niğdeli olmadığını biliyor musunuz?
Hiciv, mizahın ek, keskin, en etkili ve en unutulmaz ürünü olarak kabul edilir. Türk Edebiyatı’nda en iyi hiciv yazarları olarak Nef’i, Şair Eşref, Neyzen Tevfik, Ümit Yaşar Oğuzcan bilinir.
Pek fazla bilinmeyen ama yukarıda saydığımız şairler kadar güzel ve etkili şiir yazan bir şair daha vardır: Namdar Rahmi Karatay.
Gerçek adı Mehmet Namdar olan ve 1896 yılında Konya'da doğmuştur.
Konya’da doğan usta şair, soyadını da yine aynı yerde bulunan Karatay Türbesi’nden esinlenerek almıştır. Hukuk Mektebi’nde okumuş, daha sonra ondaki yeteneği gören bir maarif müfettişinin aracılık etmesiyle, birkaç arkadaşıyla birlikte Fransa’ya gönderilmiştir.
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Edebiyat öğretmenliği yapmış…
Şiirleri bilinir, herkes tarafından kullanılır ama adı hatırlanmaz!
Bu yüzden Namdan Rahmi Karatay’ı şiirleri adının önüne geçmiş bir şair olarak tanımlayabiliriz.
Hayatının çoğunu Anadolu’da geçirince; yazdıkları İstanbul’a kadar ulaşmamış olacak ki; pek fazla duyulmamıştır. Tek bir şiiri hariç: “Geçti Bor’un Pazarı, sür eşeğini Niğde’ye”
Belki de bu şiir, onun hayatta uğradığı hüsranın, beklediğini bulamamanın tepkisidir.
Ersen ve Dadaşlar, 1986 yılında aynı zamanda kasetlerine isim olan “Geçti Bor’un Pazarı, sür eşeğini Niğde’ye” şiirini şarkı haline getirmişler.
İşte sadece bir mısrasının ünlü olduğu şiirin tamamı:
Geçti Bor’un Pazarı
Başta kavak yelleri estiği günler hani?
Beklediğin nişanlar, şerefler, ünler hani?
Aradığın sevgili, şanlı düğünler hani?
Selvi gibi ümitler döndü birer iğdeye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.
Sende cevher var imiş bunu herkes ne bilsin.
Kimler böyle züğürdün huzurunda eğilsin?
Şöyle bir dairede müdür bile değilsin. 
Ne çıkar öğrenmişsin mesahayı pi diye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.
Bilmem ki ne olmaktı senin gayen, maksadın ?
Fare gibi kitapların arasında yaşadın.
Ne dans ettin eğlendin, ne sevdin kız kadın,
Kim dedi hey serseri gençliğine kıy diye?
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.
Gönül ne çalgı ister, ne eğlence ne de dans,
Ne güzel kadınların önlerinde reverans.
Kapandıkça kapandı bunca yıldır kahpe şans.
İhtiyarlık gölgesi perde çekti dideye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.
Fırsatı iyi kolla, sakın olma dangalak,
Keyfine bak dünyada gülerek, oynayarak.
Sende iç şampanyalar, viskiler bardak bardak,
Dokunuyor üç kadeh şimdi bizim mideye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.
Hasanın böreğine vaktinde yetişmeli,
Hiç durmadan gövdeye atıştırıp şişmeli.
Yanıpta kavrulmadan mükemmelen pişmeli,
Yoksa seni almazlar hiç bir yere çiy diye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.
Namdar’ın hicivleri bugün bile taptazedir, çünkü çağlar değişmiş, yıllar geçmiştir ama insanlar hiç değişmemiştir.
Namdar Rahmi Karatay'ın hicivleri topluma, düzene karşıdır, toplumun değerlerini eleştirir düzenin böyle gelmiş böyle gideceğini şiirinde şöyle anlatır:
Salla Başını Al Maaşını
Ey inleyen zavallı; bulmuşsun kırk yaşını,
Kazanmak istiyorsan bu hayat savaşını,
Yemelisin hakikat denen zehir taşını!
Ne derlerse hıı deyip hemen salla başını,
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını.
Tatar ağası gibi öyle dolaşma yaya
El oğluna baksana, ne ar kalmış ne haya!
Sen de bulup bir dayı hemen arkanı daya!
O ne derse hıı deyip hemen salla başını
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını
Kör kadıya şehla de, incitme düztabanı
Düşküne ver nasihat, kodamana arkanı!
Zengin ol sen de aşır her dağdan arabanı,
Tekerine taş korlar sallamazsan başını,
Dilini tut uslu dur, her ay al maaşını
Bir kalantor görünce yerlere kadar eğil
El pençe ol, divan dur, bu şerefsizlik değil!
Uşaklığı meziyet, riyayı fazilet bil
Kim ne derse hıı deyip hemen salla başını,
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını
Şeflerle iyi geçin, amirle bul arayı
Azıcık sen de öğren dalgayı dubarayı
Bırakıver kanasın vicdan denen yarayı!
Ne derlerse hıı deyip hemen salla başını,
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını!
Köpeklerle boğuşma, tepişme hiç katırla
Hamamda kavga olmaz sütü bozuk natırla
Kulağına küpe yap, bu sözümü hatırla:
Kim ne derse hıı deyip hemen salla başını
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını.
Diyorlar ki taç bile baş eğilmezse konmaz, 
Önünde eğilirsen kılıç bile dokunmaz.
Dik durdukça bir başa devlet kuşu da konmaz,
Bu dünyada kaide sallamaktır başını
Eğil bükül gerdan kır, her ay al maaşını.
Bir güvercin eder mi atmacalarla yarış?
Öğrenmedin dünyayı gezdin de karış karış
Gel vazgeç bu sevdadan, haydi kervana karış
Ne derlerse hıı deyip hemen salla başını
Sürüden ayrılma ki versinler maaşını.
Artırmaya konmuştur terfiler maliyede,
Bu usulle yapılır nakiller saniyede
Söylesen de faydasız Vali-yi Aliye de
En iyisi hıı deyip hemen salla başını
Uslu dur dilini tut, her ay al maaşını
İrtikapla irtişa sanma ki güç bir iştir,
İlmini bilen için ismi alış veriştir
Usulünü öğren de bu nimetten veriştir!
Her lokmada hıı deyip hemen salla başını
Uslu dur dilini tut, her ay al maaşını
Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler, 
Vatandaş soyulurken aldırmıyor öküzler!
Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler,
Beyhude inat etme hemen salla başını,
Dilini tut, uslu dur, zıkkımlan maaşını.
En sonunda ise hayata yenik düşer ve pes eder. Çünkü yoksulluk “kara kış” gibi çökmüştür üstüne. Hayatını harcadığını şöyle anlatır:
"Bu hayat pokerinde bize ancak pas düştü
Elime per gelmeden ellere fulas düştü,
Şimdi artık mahvolan ömrüm için yas düştü
Yoksulluk kimsesizlik çöktü kara kış gibi
Harcadım hayatımı beş paralık fiş gibi."
Namdar’ın anlattıkları kişiler her zaman vardır ve var olacaktır. Dili keskin ama sıcak, bazen argoya kaçan söyleyişleri vardır ama bu hicvin tabiatındandır. İşte o mısralardan bir demet:
“Pehpehlerle, pohpohlarla çok itleri at yaptık
Uçurduk ta göklere alkıştan kanat yaptık
Hiç yoktan başımıza koca saltanat yaptık
Üstüne çul vursanız it onu kanat sanır
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.”
Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nin Felsefe bölümünü bitiren Namdar Rahmi Karatay, Atatürk'ün de ilgisini çeker ve 1. Dil Kurultayı'na katılır, lakin yaptığı konuşmadan sonra, kendi deyimiyle "yalancı, müfteri, riyakâr, jurnalcı" dostlarının sayesinde (!) diğer kurultaylara çağrılmaz.
Şair, esas amacı bilimsel ve felsefe araştırmalarında beklediği olanaklara kavuşamayınca, mizaha, hicve, yergiye yönelir:
Yeni yeni adamlar çıkar, haberimiz yok,
Onların arasında bizim hiç yerimiz yok,
Amcamız, dayımız yok, demek değerimiz yok,
Fakat bundan ötürü asla kederimiz yok,
Onların hünerleri bize yavuz görünür,
Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür.
Devletin sofrasına çökmüşler devlet gibi,
Kapışırlar babadan kalma bir servet gibi,
Bütün hısım akraba aramızda set gibi,
Karşıdan bakıyoruz biz üvey evlat gibi,
Başlarında kel olsa bize yaldız görünür,
Komşunun tavuğu kaz, karısı kız görünür.
Hamdolsun esir değil, vatandaşız bizler de,
Bol bol nefes alırız hürriyetle her yerde,
Kimseye sır vermeyiz, derdimizi gizler de,
Fakat bizim lokmamız büyür o aç gözlerde,
Şerbet içsek şampanya, ayran kımız görünür,
Komşunun tavuğu kaz karısı kız görünür.
Namdar Rahmi Karatay, diğer hiciv şairleri gibi fazla bilinmez ama yazdıkları dilden dile yayılır.
Öyle ki, onun şiirleri artık isminin önüne geçmiştir. Adı bile anılmayarak, tekrarlanır; adı unutulur ama şiirleri unutulmaz!
Zaten O’nun da böyle bir kaygısı yoktur!
O söyleyeceğini söylemiştir…
“Süründük bu kadar yıl Aydın'da, Muş'da, Van'da,
Kahve gibi kavrulduk, dövüldük bu havanda,
Şöyle bir yaşamadık Karlisbat'da, Lozan'da,
Fakat arılar gibi çalıştık bu kovanda,
Balı, kaymağı sizin, bize acı soğan mı?
Sizinki tatlı can da, bizimki patlıcan mı?”
Namdar Rahmi Karatay, söylemiş ve gitmiş ve anlayan anlar demiştir…
1-Kızı: Zahide Çelebi (Demircan) -Terzi (Desinatör) 2-Oğlu: Fehmi Çelebi : Öğretmen 3-Oğlu: Nurettin Çelebi :Yüksek orman mühendisi 4-Torunu: Fevzi Çelebi : Sanat tarihçi:Uzm.Öğretmen 5-Torunu: Nihan Çelebi (Ölçüm) : Dr.Analitik Kimyager(Los Angeles) 6-Torunu: Onur Çelebi :Telekominikasyon Mühendisi -Matematisyen (Paris) 7-Torunu: Dilay Çelebi : Dr. Endüstri_ İşletme Mühendisi 8-Torunu: Dilşad Çelebi : Bilgisayar bilimleri (Aktrist ,sanattçı 9-Torunu: Nigar Çakar: Prof.Dr. İşletmeci 10-Torunu: Ertuğrul Demircan .Fizik doktoru (Texas)
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
|
 |
|
|
|
|
|
|